27 Haziran 2011 Pazartesi

Limon Yeşili'nde Çekiliş Var: Kelebek Tarak Toka ve Accessorize Kolye :)

Sevgili Limon Yeşili okuyucuları, yorumlarıyla yalnız olmadığımı hissettiren çok değerli arkadaşlarım, blogumda henüz hiç yarışma, çekiliş..vs düzenlemedim biliyorsunuz..Limon Yeşili takılarından birini hediye edeceğim bir çekiliş yapmak için sabırsızlanıyorum ama blog takipçilerinin sayısının 200 olmasını ya da Facebook sayfamın fanlarının sayısının 500 olmasını bekliyorum..Her ikisine de 50 kişi var aşağı yukarı..:) Bu arada çekilişimsi bir şey yapayım diyorum. :)



Resimde gördüğünüz kelebek tarak toka ve Accessorize kolyeyi, bu yazıya yorum bırakan bir kişiye göndermek istiyorum. Tek yapmanız gereken:

-Facebook sayfamı beğenmek,
-Çekilişi blogunuzda duyurmak ve buraya yazınızın linkini bırakmak.

Blogunuz yoksa;

-Facebook sayfamı beğenmek
-Bu yazıyı Facebook duvarınızda paylaşmak ve buraya yazmak

Sadece bu yazıya bırakılan yorumları değerlendireceğimi hatırlatmak isterim.




Bu basbayağı çekiliş oldu ama, neyse! :) 4 Temmuz 23.59'a kadar devam ediyor olacak, sonuçları 5 Temmuz sabahı yayınlayacağım. Çekilişle ilgili ya da aklınıza gelen her konuyla ilgili sormak istediklerinizi yorum olarak yazın lütfen. (Tabi ki çekiliş için değerlendirmeye alınacak olanlar yukarıda şartları yerine getirenler olacak) Herkese bol şans ve sevgiler :)

20 Haziran 2011 Pazartesi

Sosyal Medyayı Kullanarak İş Bulmak İçin 5 Akıllı Yol

Fütürist, iş-gelecek tasarımcısı, teknoloji misyoneri, blogger, internet yazarı Ufuk Tarhan, “anlayın, yapın, işlem tamam” diyerek J Mashable.com’dan sitesinde yer verdiği makalenin çevirisini "tercüme eden olursa yayınlayacağını" söylemiş. Ben de yazıyı tercüme ederek kendisine gönderdim ve sitede yerini aldı. Yazıyı burada da yayınlıyorum:


Dan Schawbel Me 2.0’da yazıyor ve kişisel marka yönetimi konusunda danışmanlık veren Millenial Branding şirketinin kurucusu. Bugüne kadar Google, Harvard, Time Warner, IBM, ve CitiGroup’ta kişisel marka yönetimi üzerine konuşmalar yaptı. Daha detaylı bilgi için Personal Branding Blog adlı blogunu ziyaret edebilirsiniz.


Sosyal medya, doğru işi bulmanızı ya da size o işi bulabilecek doğru insanlarla bağlantıya geçmenizi gittikçe daha kolay hale getiriyor. İş arayan çoğu insan hala geleneksel iş arama yönetimlerini kullanıyor. New York Post’ta yayınlanan bir habere göre bir kadın 99 hafta boyunca 1000’den fazla iş ilanına başvurmuş ve sadece 2’sinden mülakat talebi almış. İş arayan her üç kişiden biri 1 yılı aşkındır işsiz ve ortalama bir kişi 5 aydan sonra iş aramayı bırakıyor.

Ama sizin sonunuz bu profesyoneller gibi olmak zorunda değil! Kim olduğunuzu, sizi piyasada diğerlerinden farklı kılanın ne olduğunu anlayarak ve online mecrada kişisel markanızı inşa ederek piyasada rekabet edebilir hale gelebilirsiniz. Kendi websitenizi açtıktan ve sosyal ağlarda profilinizi oluşturduktan sonra, sadece faturaları ödeyen değil, hayallerinizdeki işi kapmak için bağlantılarınızı ve yeteneklerinizi kullanmaya hazırsınız demektir.

Elance’a göre gittikçe daha çok firma sosyal ağları kullanarak işe alım yapıyor ve genç profesyonellerin %40’ı iş bulmak için sosyal medyayı kullanıyor.

1. Sosyal Grafiğinizi Yükseltin



İnsanlar diğer insanlar sayesinde iş bulurlar, bilgisayarlar sayesinde değil. Eğer çalışmak istediğiniz şirkette kişisel bir bağlantınız varsa iş bulma şansınız artar. Ancak tek yaptığınız iş ilanlarına CV’nizi göndermekse iş bulma şansınız pek yok demektir. Bundan 10 yıl önce, arkadaşlarınıza kimleri tanıdıklarını sormak ve onların nerede çalıştıklarını hatırlamak çok fazla çaba gerektirirdi. Şimdi ise sosyal ağlar sayesinde tüm bu bilgiler parmaklarınızın ucunda. İş arayanlar için bunun anlamı artık girmek istediğiniz şirketlerde çalışan insanlara kendinizi tanıtma imkanınızın olması. Eğer şirketseniz telefonla ulaşmaya çalışmak yerine kendinizi bu yolla tanıtabilirsiniz. İnternet sizin kişisel araştırma laboratuarınız. İşte size iş arama sürecinde yardımcı olacak birkaç araç:

LinkedIn: LinkedIn size işveren yöneticilere ulaşma imkanı veriyor. Profilinizi oluşturduktan sonra ilk olarak bütün e-mail kontaklarınızı yükleyin ki o listeyi temel alarak arama yapabilesiniz. Daha sonra lokasyon filtrelemesi yaparak firma ya da pozisyon araması yapın ve yüklemiş olduğunuz mevcut bağlantılarınızdan kimlerin sizi bu yöneticilere ulaştırabileceğini görün. LinkedIn’de hem çalışanlar hem de şirketlerle ilgili bütün bilgiler mevcut olduğu için artık sizden mülakatlardan önce haklarında gerekli araştırmayı yapmanız, yani görüşmelere ev ödevinizi yaparak gitmeniz bekleniyor.

InTheDoor.com: InTheDoor.com, Indeed.com’un veritabanındaki tüm işlerle, Facebook bağlantılarınızı örtüştürerek hangi bağlantılarınızın sizi belli işlere ulaştırabileceğini ortaya çıkartıyor. Arkadaşlarınızın çalıştığı şirketlerde iş bulabilir, farklı şehirlerde ya da firma veya pozisyon ismi ile arama yapabilirsiniz.

BranchOut.com: InTheDoor.com’da olduğu gibi, BranchOut da Facebook bağlantılarınızdan yararlanıyor. Temel farkı BranchOut’a Facebook profilinizden ulaşıyorsunuz. Facebook’ta profesyonel bir kimlik kurmak her zaman sıkıntılı olmuştur ve BranchOut buna çözüm getirmeye çalışıyor. En son Redpoint Ventures’tan aldığı 18 Milyon Dolarlık yatırımı, 3 milyondan fazla iş ilanı ve 20.000 staj ilanı ile gerçekten ciddi çalışan bir site. LinkedIn’de olduğu gibi burada da profil sayfanızda recommendations (tavsiye eden kişiler) bulunabiliyor ve FourSquare’daki gibi rozet kazanabiliyorsunuz.

2. Artırılmış Gerçekliği ve İş Arama Aplikasyonlarını Kullanın

İnsanlar artık birkaç dokunuşla iPhone veya Android’lerinden iş aramaya ve başvuru yapmaya başladı. LinkUp’a göre iş arayanların %20’si iş aramak için akıllı telefonlarını kullanıyor. Artırılmış gerçeklik, gerçek olanla bilgisayarla yaratılmış olan arasındaki ayrımı gittikçe kaldırıyor. Eğer iPhone kullanıcısıysanız, “Layar” uygulamasını mutlaka indirin. Yükledikten sonra “JobAmp Mobile” a gelin. Bu size mevcut lokasyonunuza yakın çevredeki firmaları ve açık olan pozisyonlarını gösterecek.

2009’da Mashable’da “En İyi iPhone İş Arama Aplikasyonları ”adlı bir yazı yazmıştım. O günden bu yana, aramanızda işinize yarayacak başka güzel aplikasyonalar keşfettim:

-CareerBliss (Ücretsiz) Firma bilgileri ve maaş bilgilerini bulabilirsiniz. Yaklaşık 3 milyon iş ilanı var.

-GoodJob ($4.99) İş arama sürecinize ait her şeyi organize edebilmeniz için.

-Real-Time Jobs (Ücretsiz) Twitter’daki iş ilanları için.

-BusyBee (Ücretsiz) Freelance çalışanlar iş fırsatları bulabilir.

3. Online Nüfuzunuzu İnşa Edin

                        
On yıl öncesine kadar eğer belli becerilere sahip iseniz (örn. C++ programlama) bir iş bulmanız neredeyse garantiydi. Mezun olur olmaz bir iş bulabilirdiniz. Ancak ekonomi gelişip daha rekabetçi hale geldikçe firmalar daha farklı becerilere önem vermeye başladılar. İletişim, organizasyon, liderlik..vs gibi “soft skill” özellikler tercih sebebi haline geldi. Firmalar artık tutku, takım oyunu, ve kültürel uyum gibi özelliklere de önem veriyorlar. Günümüz dünyasında ise sadece bu 2 tip özelliğe sahip olmanız yeterli değil, online etki alanınızı oluşturmak durumundasınız. Eğer 2 aday kağıt üzerinde benzer niteliklere sahipse ve iletişim becerileri de aynıysa, farkı online’daki varlıkları yaratacak.
Online etki alanı kaç tane bağlantınız olduğu, bu bağlantıların kimler olduğu (ve onların da ne kadar etki sahibi olduğu), kaç kişinin ve kimlerin sizin oluşturduğunuz online içerikleri paylaştığı, kaç kişinin websitenize link verdiği.. ile ölçülen bir olgu. Online etkinizi ölçen ve bunu puanlayan Klout.com adlı site çalışanlar arasında gittikçe popüler hale geliyor. Eğer yüksek bir Klout puanınız varsa, diğer aday karşısında tercih sebebi olabilir. Firmalar online etkisi yüksek kişileri işe almak istiyorlar çünkü hedef kitleleri tarafından zaten tanınan kişilerle çalışmak istiyorlar. Firmalar, geniş networke sahip insanların daha üretken olduklarını, yeni iş fırsatları yaratmada, en iyi yetenekleri işe almada ve markalarını pazarlamada networkü dar olan isanlara göre daha başarılı olduklarını düşünüyorlar.

4. CV Yerine Multimedyayı Kullanın

Yakın zamanda yapılan bir OfficeTeam anketi, şirketlerin %36’sının “sosyal ve profesyonel ağlardaki profillerin CV’lerin yerini alacağını” düşündüğünü ortaya koyuyor. Gittikçe daha fazla profesyonel internette kendilerini tanıtmak için yaratıcı yollar kullanıyor. Rap videoları, “beni işe al” diyen bir blog ve SlideShare.net sunumları gibi örnekler var. Bu taktikler işe yarayabilir, hatta medyanın ilgisini çekerek bazı iş teklifleri almanızı sağlayabilir. İş arayan insanlardan çok küçük bir kısmı böyle yöntemler denediği için öne çıkıyorlar ve videoları ya da siteleri sosyal ağlarda çok geniş şekilde paylaşılıyor.
• SlideShare.net: Kendi PowerPoint sunumunuzu hazırlayın, SlideShare’e yükleyin ve networklerinizde ya da sitenizde paylaşın. Sunumunuz teknik becerilerinizi, projelerinizi..vb içerebilir. İşte bir örnek.

QR Codes: Sosyal ağlarda paylaşacağınız QR Code barkod ile işverenleri websitenize yönlendirebilirsiniz. Barkodu aynı zamanda basılı olarak da yapabilirsiniz. Örnek.


• Viral Videolar: Kendinizle ilgili ya da farklı videolar yapıp YouTube’a yükleyebilirsiniz. Kendinize ait bir video özgeçmiş de hazırlayabilirsiniz. Örnek.

• Yaratıcı Bir Websitesi: Yaratıcılığınızı kullanın ve kendi isminizle yaratıcı bir websitesi yapın. (isimsoyisim.com) Örnek

5. Kendinizi Bir Reklama Dönüştürün

İnsanların dikkatini çekmenin bir başka yolu da ulaşmak istediğiniz şirketler ya da kişilere kendinizin reklamını yapmak. En çok kullanılan yöntemler Facebook reklamları, Google AdWords, bloglara reklam vermek ve LinkedIn Reklamları. Bunlar aslında firmaların kullandığı yöntemler ama iş ararken kullanabilirsiniz.

2010 yılında Alec Brownstein çalışmak istediği şirketteki tepe yöneticileri hedef alan kendisiyle ilgili bir reklam hazırladı. Bu kişiler Google’da kendilerini arattıklarında, sayfanın tepesinde reklamları çıktı ve Alec Brownstein görüşmeyi kaptı. Amacınız işverenin dikkatini çekecek bir reklam olması ve linkin doğrudan websitenize ya da LinkedIn profilinize yönlendirmesi. Reklamınızın uzmanlık alanınızı net bir şekilde belirtiyor olması da çok önemli.


Açıklama: Yazar LinkedIn’de hissedardır.

Kaynak: Mashable.com

18 Haziran 2011 Cumartesi

110 Yıldır Sönmeyen Ampülün Sırrı ya da Planlı Eskime

Bugün milliyet.com’da bir haber vardı: California’daki bir itfaiye istasyonunda 110 yıldır yanan bir ampülün fotoğrafı ve onun sırrı..Yorumlarda ampülün içindeki ışığı Allah yazısına benzetenler olduğunu okudum. Belki haberi hazırlayanlar da bunu düşünerek böyle bir başlık kullanmışlardır..Ampülün içindeki ışıkta gerçekten bir şey yazıp yazmadığı ayrı konu ama o ampülün nasıl 110 yıldır yandığını merak ediyorsanız işte gerçek “sırrı”:


Birkaç ay önce bir belgesel izledim. “Çöp/İsraf Dağları” ya da diğer adıyla “Ampül Komplosu”

Belgesel kısaca “Planlı Eskime” olarak adlandırılan olguyu yani “kullan at” kültürünün ve tüketim toplumunun nasıl planlı olarak yaratıldığını, günümüz ekonomik sisteminin planlı eskime olmadan yürümesinin nasıl mümkün olmadığını anlatıyor. Ampül komplosu denmesinin sebebi bu olguyu, yüzbinlerce saat yanacak biçimde tasarlanmış ve üretilmiş olan ilk ampüllerin ömrünün nasıl adım adım kısaltıldığı üzerinden anlatması.

Türkçe altyazılısı var mı bilmiyorum ama İngilizce olanına buradan ulaşabilirsiniz:

Mutlaka izlemenizi tavsiye ederim.

Hikaye özetle şöyle:


İlk olarak 1924 yılında ABD’de kurulan bir elektrik karteli, ampüllerin saat ömürünün sınırlanmasına, daha sık değiştirilecek biçimde yeniden tasarlanmasına karar veriyor. Çünkü uzun ömürlü ampüller firmalar açısından ekonomik olarak avantajlı değil.

Böylece üretici firmalar gittikçe daha hassas ve ömrü 1000 saati aşmayan ampüller tasarlamak ve üretmek üzere bu kartel tarafından baskı altına alınıyor.

1929 yılında yaşanan Büyük Buhran’dan yani büyük ekonomik bunalımın ardından işsiz kalan insanların istihdam edilebilmesi ve ekonominin canlanması için en iyi çözüm talebi arttırmak. Ekonominin çarklarının dönmesi için tüketimin artması gerek, buna bağlı olarak üretimin artması ile birlikte istihdamın artması amaçlanıyor. Bunun için de çözüm yasal düzenlemeler ile planlı eskimeyi zorunlu hale getirmek..Ancak bu fikir 1950’lere kadar rafta kalıyor. 1950’lerde ise bu fikir tekrar su yüzüne çıkıyor ancak önemli bir değişiklik ile..Planlı eskimeyi zorunlu hale getirmek yerine insanlar için bu çekici hale getiriliyor. Daha yeni, daha iyisine sahip olmayı çekici hale getirerek..


Şu cümleler çok ilginç: “Avrupa’nın sonsuza kadar dayanacak ve en iyi ürünü üretme yaklaşımına karşı, Amerika’nın yaklaşımı Amerikan tüketicisinin bir ürünü belli bir süre kullandıktan sonra mutsuz olmasını, ondan kurtulmasını ve mümkün olan en yeni modeli almak istemesini sağlamaktır.”

Ampülden sonraki kurban külotlu çorap dediğimiz ilk naylon çoraplar..Piyasaya ilk çıktıklarında kadınlar
arasında bomba etkisi yaratıyor..Naylon çorapların bu kadar sevilmesinin bir başka sebebi inanılmaz sağlam olması. Sağlamlığını göstermek için üreticileri reklamlarda araba çekici olarak kullanıyorlar. Ama yine aynı sorun baş gösteriyor. Çorap o kadar sağlam ki bir kadın bir çorabı ömür boyu giyebilir! Ve yine aynı şekilde, firma mühendislerine çorabı daha hassas şekilde yeniden tasarlamalarını salık veriyor. (Bunu o zaman firmada çalışan mühendisin kızı anlatıyor)

Peki günümüzde kullandığımız teknolojik aletler? Printerlar, iPodlar..Belgesel’de anlattığına göre onlar da kısa sürede bozulmak üzere tasarlanıyor..Ve öyle ki çoğunun tamir ya da yedek parça masrafı, ya yenisinin fiyatına yakın, ya da daha fazla.

Gana’daki atık bilgisayar kasası dağları, bir adamın 1985’te Doğu Berlin’de aldığı buzdolabının içindeki hiç değiştirilmemiş ve hala yanan ampül, sonsuza kadar dayanan ipliği üreten mühendis filmi de diğer ilginç hikayeler..

Bugün kullandığımız anlamda “tüketim toplumu” olgusunun bundan sadece 60 yıl önce 1950’lerin Amerika’sında ortaya çıkmış olması ilginç değil mi?

Sizce reklamlar özendirici rol oynayıp insanların ihtiyacı olmayan şeylere sahip olmak için borç altına girmelerine mi sebep oluyor? Ya kredi kartı kullanımı ve tüketici kredilerindeki patlama? Peki ya o “tüketici dostu”, “çevreci”..bildiğimiz büyük firmalar da bunu yapıyor mu? “Ekonomiyi” canlandırmanın yolu tüketimi arttırmak mı? Belki de planlı eskime bundan 80 yıl önce radikal bir şeydi ama çağımız için o kadar olağan bir şey haline geldi ki, kimse sorgulamıyor bile..Siz ne dersiniz?

Edit: Belgeselin başlarında, elektronik aletler satan bir mağazada satış temsilcisi, bozulan printerını getiren müşteriye printerların tamir masrafının neredeyse yenisine yakın olduğunu söyleyerek kendisine broşürden modeller gösteriyordu..Birkaç gün önce benzer sahneyi kendim yaşadım..Satış temsilcisi aldığım cep telefonunun kırılma, hasar görme..vs durumlarında tamir masrafının €150 olduğunu (neredeyse cep telefonunun fiyatına yakın) ama 40 TL'lık bir sigorta yaptırırsam bu tamiri 1 sene boyunca ücretsiz yaptırabileceğimi söyledi. Ben de sigortayı yaptırdım..Benzer sahne dünyanın her yerinde tekrar tekrar yaşanıyor..